Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun Bazı Bankalarca İhlalinden Doğan Maddi Tazminat Hakkı

Sibel Kilic TekinMakaleler

Türkiye’de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konusunda anlaşma ve/veya uyumlu eylem içerisinde bulunmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 4. maddesini ihlal ettikleri tespit edildi.

Danıştay tarafından da onama kararı verilen hüküm uyarınca,  bankaların mevduat, kredi, kredi kartı hizmetleri, faiz oranları ve birtakım ücretlerin belirlenmesi konularında piyasada rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama etkisi doğuran veya bu etkiyi doğurabilecek nitelikte olan anlaşma ve uyumlu eylem içerisinde bulundukları, ticari sır niteliğindeki bilgileri birbirleriyle paylaştıkları, piyasaya yönelik kararların uyum ve müzakere içinde beraberce alınmasına yönelik irade mutabakatı doğrultusunda hareket ettikleri, bu mutabakat kapsamında kararlaştırılan hususların hayata geçirildiğinin iktisadi analiz ve grafiklerle sabit olduğu dikkate alındığında 21.08.2007 ve 24.10.2011 tarihleri arasında bu tür bankacılık faaliyetinde bulunan ve zarara uğrayan gerçek veya tüzel kişiler 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un ilgili hükümleri uyarınca zararlarının 3 katı tutarında maddi tazminat talebinde bulunabileceklerdir.

Örneğin; 21.08.2007 ve 24.10.2011 tarihleri arasında bu bankaların herhangi birinden 120 ay vadeli 200.000,00 TL. (ikiyüzbin Türk Lirası) konut kredisi kullanan bir kişi faiz oranı %1,00 olsaydı 344.330,28 TL. ödemesi gerekmekteyken, rekabete aykırı davranış ile faiz oranının 1,20 olması ile 378.433,15 TL. gibi bir rakam ödeme yükümlülüğüne girmiştir. Bu durumda kişinin zararı 34.102,87 TL. olmuştur. Burada önemli olan husus bugüne kadar ne kadar ödeme yaptığınız ve ödediğiniz faiz bedelinin de hesaplanma aşamasıdır. Yukarıda verilen örnek, kredinin tamamının bu şekilde ödenmesi ile oluşan zarardır. Aynı örnekten devam edecek olunur ise, 4054 Sayılı yasaya göre zararın 3 katına kadar tazminat talep edilebilmektedir ki, bu rakam da 102.308,61 TL. yapmaktadır.

Konuyu detaylarıyla değerlendirmek gerekirse;

“Türkiye’de faaliyet gösteren 12 bankanın mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri konusunda anlaşma ve/veya uyumlu eylem içerisinde bulunmak suretiyle 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un (4054 sayılı Kanun) 4. maddesini ihlal edip etmediğinin tespiti” konulu Rekabet Kurulu tarafından yürütülen soruşturma neticesinde 08.03.2013 tarihli ve 13-13/198-100 sayılı kararı uyarınca “02.11.2011 tarih, 11-55/1438-M sayılı Kurul kararı uyarınca yürütülen soruşturma ile ilgili olarak düzenlenen Rapor’a ve Ek Görüş’e, toplanan delillere, yazılı savunmalara, sözlü savunma toplantısında yapılan açıklamalara ve incelenen dosya kapsamına göre; Mevduat, kredi ve kredi kartı hizmetleri alanında  Akbank T .A.Ş., Türkiye Garanti Bankası A.Ş. ve Garanti Ödeme Sistemleri A.Ş. ile Garanti Konut Finansmanı Danışmanlık A.Ş.’den oluşan ekonomik bütünlük ,T ürkiye Halk Bankası A.Ş., Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O., Yapı ve Kredi Bankası A.Ş., Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası A.Ş. ‘nin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesini ihlal ettiklerine OYBİRLİĞİ ile ; Denizbank A.Ş., Finans Bank A.Ş., HSBC Bank A.Ş., ING Bank A.Ş., Türk Ekonomi Bankası A.Ş., Türkiye İş Bankası A.Ş.’nin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un 4. maddesini ihlal ettiklerine OYÇOKLUĞU ile” karar verilmiş ve bu nedenle 4054 sayılı Kanun’un 16. maddesinin üçüncü fıkrası ve “Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar ile Hakim Durumun Kötüye Kullanılması Halinde Verilecek Para Cezalarına İlişkin Yönetmelik”in 5. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi ve ikinci fıkrası, üçüncü fıkrasının (a) bendi ve 7. maddesinin birinci fıkrası hükümleri uyarınca 2011 mali yılı sonunda oluşan ve Kurul tarafından belirlenen yıllık gayri safi gelirlerinin takdiren …” denilerek para cezaları verilmiştir.

Anılan karara Ankara İdare Mahkemeleri nezdinde bankalarca itiraz edilmiş ise de, davalardan biri olan Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin 25.12.2014 tarih ve E:2014/232, K:2014/1581 Sayılı kararında, 2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinin 1. fıkrasında sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek Mahkeme kararının karar içeriğinde belirtilen GEREKÇEYLE ONANMASINA Danıştay 13. Dairesi’nin 16.12.2015 Tarih ve 15/2624E-15/4608K. sayılı kararınca oybirliğiyle karar verilmiştir.

13 Aralık 1994 tarihli ve 22140 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4054 Sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un Birinci Bölümünde Yasaklanan faaliyetler belirtilmiş ve yasanın 4. Maddesinde Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar düzenlenmiştir.

4054 Sayılı Yasa’nın 4. Maddesi “Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemler hukuka aykırı ve yasaktır.

Bu haller, özellikle şunlardır:

a) Mal veya hizmetlerin alım ya da satım fiyatının, fiyatı oluşturan maliyet, kâr gibi unsurlar ile her türlü alım yahut satım şartlarının tespit edilmesi,

b) Mal veya hizmet piyasalarının bölüşülmesi ile her türlü piyasa kaynaklarının veya unsurlarının paylaşılması ya da kontrolü,

c) Mal veya hizmetin arz ya da talep miktarının kontrolü veya bunların piyasa dışında belirlenmesi,

d) Rakip teşebbüslerin faaliyetlerinin zorlaştırılması, kısıtlanması veya piyasada faaliyet gösteren teşebbüslerin boykot ya da diğer davranışlarla piyasa dışana cıkartılması yahut piyasaya yeni gireceklerin engellenmesi,

e) Münhasır bayilik hariç olmak üzere eşit hak, yükümlülük ve edimler için eşit durumdaki kişilere farklı şartların uygulanması,

f) Anlaşmanın niteliği veya ticarî teamüllere aykırı olarak, bir mal veya hizmet ile birlikte diğer mal veya hizmetin satın alınmasının zorunlu kılınması veya aracı teşebbüs durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın ya da hizmetin diğer bir mal veya hizmetin de alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da arz edilen bir mal veya hizmetin tekrar arzına ilişkin şartların ileri sürülmesi, Bir anlaşmanın varlığının ispatlanamadığı durumlarda piyasadaki fiyat değişmelerinin veya arz ve talep dengesinin ya da teşebbüslerin faaliyet bölgelerinin, rekabetin engellendiği, bozulduğu veya kısıtlandığı piyasalardakine benzerlik göstermesi, teşebbüslerin uyumlu eylem içinde olduklarına karine teşkil eder.

Ekonomik ve rasyonel gerçeklere dayanmak koşuluyla taraflardan her biri uyumlu eylemde bulunmadığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulabilir.” Demektedir.

Danıştay kararında da belirtildiği üzere; 4054 Sayılı Kanun’un 4. maddesiyle belirli bir mal ve hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri yasaklanmıştır. Bu itibarla, 4054 Sayılı Kanun’un 16. maddesine dayalı olarak bir rekabet ihlaline idarî para cezası uygulanabilmesi için, Kanun’un 4. maddesinde belirtilen rekabete aykırı bir anlaşmanın yapılmasına ya da uyumlu eylemin gerçekleşmesi ve ayrıca bu hukuka aykırı davranışların varlığının ortaya konulması gerekir.

Anılan Kanun’un 4. maddesinin gerekçesinde ise maddenin amacı bakımından anlaşmanın, Medeni Hukuk’un geçerlilik koşullarına uymasa bile tarafların kendilerini bağlı hissettikleri her türlü uzlaşma ya da uyuşma anlamında kullanıldığı, anlaşmanın yazılı veya sözlü olmasının bir öneminin olmadığı belirtilmiştir.

4054 Sayılı Kanun’un genel gerekçesinde; rekabetin sağlandığı bir piyasa ekonomisinde fiyat ve kâr göstergelerinin müdahalelerden uzak olarak belirleneceği; rekabetin, piyasa ekonomisinin işlerliğini sağlayan araç durumundaki bir süreç olduğu, rekabeti oluşturacak şartların bulunmaması durumunda piyasa ekonomisinin sağlıklı bir şekilde işlemesinin mümkün olamayacağı, bu sürecin sağlıklı işlemesini temin etmek bakımından teşebbüslerin rekabete aykırı fiil ve davranışlardan sakınması gerektiği belirtilmiştir.( Danıştay 13. Dairesi’nin 16.12.2015 Tarih ve 15/2624E-15/4608K. sayılı kararı)

4054 Sayılı Yasa’da özellikle zamanaşımına dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Borçlar Kanunu’ndaki zamanaşımı süreleri ile diğer ilgili mevzuat hükümlerindeki zamanaşımı süreleri uygulanmaktadır.

Sonuç olarak, en genel tanımı ile haksız fiilin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıl ve her halde 10 yıllık zamanaşımı sürelerinin gerçek veya tüzel kişilerce dikkate alınarak, uğradıkları zararların tazminini talep etmeleri gerekmektedir.